SALİHLİ TREN GARI |
13 Mayıs 1875 yılında hizmete açılan Salihli Tren Garı İzmir-Kasaba ve uzantısı hatları işletmesini yapan Fransızlar tarafından yapılmıştır. Günümüze gelene kadar birkaç kez onarımdan geçmiştir. Akşam geldiğim Salihli'de ilçeyi biraz turlayıp yemek sonrası otele çekiliyorum. Yarın sabah uzun bir gün beni bekliyor.
Salihli; 100.000 kişiyi aşan nüfusu (Akhisar'dan sonra Manisa'nın ikinci büyük ilçesi), bereketli topraklarının tarih boyunca üzerindeki insanlara hep cömert davrandığı her açıdan zengin bir ilçe. Salihli'de gözüme ilk çarpan meydan düzenlemelerini, parkları oldu. Bu konuda Anadolu'nun birçok şehrinden önde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Sabah kahvaltısını otel de değilde ilçede çorba içerek yaptım. Sabah sabah minik naylon paketlerde peynir, reçelle boğuşmaktansa mis gibi çorba güne başlangıcı tavsiye ederim. Hem esnafla sohbet, internette bulamayacağınız kimi bilgilere ulaşmanızı sağlar. "Bak oraya gideceksen şu saatte git... Şuraya da uğramayı unutma... " gibi. İlçe merkezinde fazlaca oyalanmadan Sardes Antik Kenti'ni görmek için Sart'a geçiyorum. Antik kent İzmir-Uşak yolunun sağında ve solunda yer aldığından ulaşım oldukça kolay. İlçeden bineceğiniz dolmuşlar, kendi aracınız ya da benim gibi tren ile kolayca ulaşabilirsiniz.
Antik kenti gezmeden Lidya Krallığı ile ilgili kısa bir ön bilgi yerinde olur. Lidyalıların Anadolu'da varlığı M.Ö.2000 yıllara dayanmaktadır. Fakat bağımsız bir devlet kuruluşları Frig Devletinin yıkılışı sonrası M.Ö.680 yıllarına denk gelmektedir. En parlak dönemini ve aynı zamanda yıkılışını Kral Kroisos (namı diğer Karun) döneminde (M.Ö 575-546) yaşamıştır. Ticarette ve savaşçılık da maharetli Lidya halkı kısa zamanda İç Anadolu'ya kadar hakimiyet kurmuşlardır. M.Ö.546 yılında Anadolu'yu kasıp kavuran Pers yıkımıyla kralık tarihe karışmıştır. Lidyalıları uygarlık tarihinde çokça anılması Paktolos Çay'ından çıkardıkları beyaz altından (Altın-Gümüş karşımı elektron madeni) ilk sikkeyi basmış olmalarıdır. Bu sikkeler üzerine krallığın simgesi aslanbaşını kullanmışlar böylece parayı devlet güvencesi altına almışlardır. Bu da Dünya tarihinde ticarette yeni bir sayfanın açılması anlamına gelmiştir. Kral Kroisos döneminde altın ve gümüş sikkeler ayrı ayrı basılmıştır. Aynı zamanda Kral Kraisos antik dönemin yedi harikasından biri Artemis Tapınağı'nın yapımına katkıda bulunmuştur.
Sardes Antik kentinde kazılar 1910 yılından beri Amerika'lılar tarafından yürütülmekte. Bölge birinci derece deprem kuşağında, yıkıcı depremlerin etkisi ile günümüze kadar gelen eserler Roma ve Bizans dönemine aittir. En çok dikkat çeken ise Gymnasium, Sinagog ve Artemis Tapınağıdır.
Sardes'in Roma döneminden günümüze ulaşan Gymnasium Anadolu'da döneminin benzer yapıların en büyüğüdür. M.S.II ve M.S.IV yüzyıl arasında ilavelerle tamamlanmıştır. 23.000 m2 alan üzerine inşaa edilmiş yapı üç bölümden oluşmuş; içinde termal havuzun, masaj odalarının olduğu hamam ilk bölüm. Hamamdan törenlerin yapıldığı etrafı localarla çevrili bir mermer bir avlu içerisinde ki ikinci bölüme geçiliyor. İki katlı bu alan yapının eğlence ve dinlence bölümü. Üçüncü bölüm ise yapının kuzey ve güney duvarlarına bitişik birbirine simetrik iki holden oluşan antrenman alanları.
SARDES GYMNASİUM |
TERMAL HAVUZ |
SEFERAD SİNAGOGU |
GEZİ BOYUNCA YANIMDAN BİR AN AYRILMADI OLUR DA DENK GELİRSENİZ ÇEKİNMEYİN OLDUKÇA UYSALDIR |
Tapınakla, karayolu arası yaklaşık üç bilemedin dört kilometre kadar var. Artemis Tapınağı'nın ilk yapılışı Kral Kroisos dönemindedir. M.Ö.330 yılında asıl tapınak inşa edilmiş. Lidya döneminde Zeus ve Artemis'e adanan tapınak, Roma döneminde Artemis ve Antoninus Plus'a adanmıştır. (Roma'nın imparatora tapınma dönemi olsa gerek) Çeşitli kez depremlerle yııkılan tekrar yapılan tapınak, Romalıların pagan inancını bırakıp Hıristiyanlığa geçişiyle önemini yitirmiştir.Tapınağa M.S.V. yüzyılda küçük bir kilise eklenmiştir. Bizans dönemi yapılan bu kilisenin, Anadolu'daki öncü kiliselerden biri olduğu söylenmektedir. Amerikalı arkeologlar 1910'da başlattıkları kazılarla tapınağı ve kiliseyi ortaya çıkarmışlardır. Kazı çalışmalarında kullandıkları vinç kazı alanında sergilenmektedir. Bölgedeki kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
ARTEMİS TAPINAĞI |
KİLİSE |
Artemis Tapınağını gezmeden önce çantamı girişteki güvenliğe bırakmıştım. Almaya gittiğimde sağ olsunlar çay ikram ettiler. Sohbetleri de, çayları da güzeldi. Salihli çevresinde diğer önemli Lidya kalıntıları, Bintepe Tümülüsleri'dir. Anadolu'nun piramitleri diyebileceğimiz Lidya Krallarına ait anıt mezarlar, Gediz Nehri ile Marmara Gölü arasında kalan kısımdadır. En büyüğü II.Alyattes'e ait 355 m çapında, 69 m yüksekliğindedir. Büyüklü küçüklü 90 kadar anıt mezar tespit edilmiştir. Maalesef Bu mezarlar defineciler tarafından yağmalanıp, çok cüzi bedeller karşılığı satılmıştır. Bu kadar tarihle iç içe olan, bir uygarlığa başkentlik etmiş Salihli'de bir müze yok. İlçe açısından çok büyük eksiklik. "Karun Hazinesi" olarak adlandırılan eserler Uşak Müze'sinde sergilenmektedir. (Hikayesi uzun Kanatlı Denizatı broşu gibi)
Sart'tan tarihe doymuş, yorgun ve mide boş olarak Salihli'ye döndüm. Artık bir Salihli'nin meşhur odun köftesini hak ettim. Köfte öncesi bir kelle paça iyi gider. Odun köftesi ; şişe geçirilen kuzu etinden köfteler, meşe odunu ateşinde pişirilip şişi ile servis ediliyor. Köfteye düşkün biri olarak, listemin üst sıralarında kendine yer buldu diyebilirim. Yanına közlenmiş yöre biberlerini ve yoğurdu istemeyi unutmayın. Salihli'de tadına muhakkak bakın diyeceğim diğer tat; Bozdağ Gazozu. Ege'nin büyükçe ilçelerinin hemen hemen hepsinin kendine has gazozları vardır. Tatları iyidir, kötüdür, alıştığınız gazozların yakınında ya da uzağındadır... Tüm bunlar bir yana, isteseniz de her zaman ulaşamayacağınız lezzetlere sırtınızı dönmeyin.
Bir de ünü tüm Türkiye'ye yayılmış "Salihli Kirazı" vardır. Tatmak için mevsiminde burada olmak gerek.
Salihli'den karnım tok, beklentilerimin üzerinde güzel anılarla ayrıldım. Ah bir de kaplıcalara gidebilseydim ! Neyse, bir daha ki ziyaret için şimdiden bahanemiz; kaplıcalar, şelale ve mevsiminde kiraz olsun. Şanslıyız ki; gezilecek çok yöre, binilecek çok tren var memlekette. Hikayeye kaldığı yerden devam eder...